Yeni Antlaşma Yazarları, İsa’nın Tanrı Olduğunu Öğretiyorlar mı?
Yazar: Harm Henry Meeter
Yeni Antlaşma yazarlarının, İsa’nın Tanrı olduğunu veya başka bir deyişle Mesih’in Tanrılığını öğrettiklerini kanıtlamak için Yeni Antlaşma’dan alıntı yapmak şart değildir. Zira Yeni Antlaşma’nın bazı yazarları iki veya daha fazla kitap yazmışlardır; örneğin dördüncü Müjdedeki tanıklık, Yuhanna’nın Mektuplarında, Mesih’in Tanrılığının öğretildiğini kanıtlayacaktır. Üçüncü Müjdedeki tanıklık da Elçilerin İşleri kitabının yazarının, Mesih’in Tanrı olduğunu öğrettiğini gösterecektir.
Mesih’in Tanrılığını “öğretmenin” ne anlama geldiğine dair ortaya bazı sorular çıkabilir. Bu, Yeni Antlaşma yazarlarının okuyucularına Mesih’in Tanrı olduğunu pek çok sözle açıklamayı amaçladıkları anlamına geliyorsa o zaman, amacının bir parçası olarak bundan bahseden olası -Yuhanna dışında- herhangi bir Yeni Antlaşma yazarının Mesih’in Tanrılığını öğretip öğretmediği ciddi bir şekilde sorgulanabilir. Zira, Mesih’in ilahi doğasının tanımlayıcı bir anlamda ele alındığını söylenebilecek çok az pasaj var. Örneğin, Romalılar 9:5 ve İbraniler birinci bölümdeki bazı kısımlar var ancak bunlar, Mesih’in Tanrılığını tanımlama değil, ancak daha da öte bir konuyu açıklama amacı taşır. Öte yandan, “öğretmek” terimi, Yeni Antlaşma’daki yazıların belirli ifadeleri içerdiği anlamına gelebilir; bu ifadelerin mantıksal sonucunda bizzat yazarların, Mesih’i Tanrı olarak kabul ettikleri sonucu çıkar. Ben “öğretmek” teriminin tam olarak bu anlamda ele alındığını varsayıyorum. Eğer terimi bu anlamda ele alırsak, o halde Yeni Antlaşma yazarlarının Mesih’i Tanrı olarak gördüğüne dair fazlasıyla kanıt mevcut. Çünkü Mesih’in tanrılığını benimsememiş olsalardı, söylemiş olduklarını söyleyemezlerdi ve bir öğreti olarak Mesih’in tanrılığı, onların temel dini öğretilerinin ve aslında her şeyin kökeni olan varsayımın çarpıklığı ve dokusuyla iç içe geçmiş olurdu.
Öncelikle, Yeni Antlaşma’da şu veya bu şekilde doğrudan Mesih’e Tanrılık atfeden pasajlar vardır. Böylece Sinoptik yazarlar -ki bunları birlikte ele alıyoruz çünkü genel olarak, çizdikleri İsa portresiyle ilgili olarak uyum içinde oldukları kabul ediliyor- Baba Tanrı’nın Mesih’in vaftizinde söylediği sözlerden yola çıkarak, Mesih’in Tanrılığını öğretiyorlar: “Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum” (Mat. 3:17; Mar. 1:2; Luk. 3:22). Benzer durumu, İsa’nın görünümünün değiştiği dağ [tanıklığında da] görüyoruz: “Sevgili Oğlum budur, O’nu dinleyin!” (Mar. 9:7; Luk. 9:35). Burada tanıklık edilen metafiziksel Oğulluk, aynı bağlamda beyan edilmiş ifadelerdir. Kutsal Ruh ve Baba, Mesih’in vaftizinde O’nun ilişkilendirildi. Mesih hakkında söylenmiş olan, “Oğlum budur” sözü, kuşkusuz, Tanrı’nın “hoşnut” olduğu “Sevgili Oğlu” ile diğerleri arasındaki farkı ifade etmektedir ve tüm insanlar “O’nu dinlemeleri” için uyarılmışlardır. Mesih’in Tanrılığı, daha birçok Sinoptik pasajda da açıkça öğretilmektedir; [örneğin] İsa, Tanrı’ya Babamız diye değil, ancak Tanrı’yla benzersiz bir ilişkisi olduğunu ima ederek “Babam” diye seslenmiştir. Özellikle Matta 11:27 ve paralel ayet olan Luka 10:22’de, Mesih’in kendisini Baba Tanrı’ya eşit kılmasıyla bu gerçek daha bariz bir hal almıştır: “Babam her şeyi bana teslim etti. Oğul’u, Baba’dan başka kimse tanımaz. Baba’yı da Oğul’dan ve Oğul’un O’nu tanıtmak istediği kişilerden başkası tanımaz.” Müjde yazarlarının, Baba Tanrı’nın tanıklığından ya da Mesih’in kendi Tanrılığına dair ettiği tanıklığından söz ettiklerinde, kendi görüşlerini somutlaştıran bu tanıklığı sessizce kabul ettiklerini söylemeye gerek yok.
Yuhanna, Müjdesine direkt olarak Mesih’in Tanrılığına tanıklık ederek şu sözlerle başlıyor: “Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı.” Aslında, Yuhanna’nın söylediklerine inanıyorsak, onun tüm Müjdesinin (20:21) ve Birinci Mektubunun (1Yu. 5:13), İsa Mesih’in (metafiziksel olarak) Tanrı’nın Oğlu olduğuna iman edelim diye yazıldığını görürüz. Yuhanna’nın amacına ilişkin bu ifade, yazmış olduğu Müjdesinin ve Birinci Mektubun bütününde Mesih’e verilen unvanlarla doğrulanmaktadır. Örneğin, “Oğul,” “Biricik Oğul,” “Tanrı’nın Oğlu,” ve “Baba’nın bağrında bulunan” gibi unvanlar bunlardan bazılarıdır. Yuhanna’nın Mesih’in tanrılığına olan inancı, Mesih’in Baba ile birliğinin vurgulandığı pasajlarda daha da açıktır. Son derece önemli olan kısımlardan biri, İsa’nın Tanrı’yı kendi Babası olarak tanıtmasına, Yahudilerin eleştirel tepkisiydi. İsa, kendisinin ve Baba’nın bir olduğunu iddia ettiğinde, Yahudiler onu taşlamaya çalıştılar ve sebep olarak da O’nu herhangi bir iyi iş yaptığı için değil, küfür nedeniyle taşlamak istediklerini belirttiler çünkü O, insan olduğun halde Tanrı olduğunu ileri sürüyordu. İsa, Tanrı’nın kendi Babası olduğunu söylediği bu ifade, Yahudilerin, Mesih’in zamanında yaşamış olan insanların ve Müjde yazarlarının bunu nasıl algıladıklarının bariz kanıtıdır. Bu konuda, O’nu Tanrı olarak idrak ettiklerinden başka herhangi bir yorum yapılamaz.
Mesih’in Tanrı olduğuna dair Müjdelerin bu tanıklığı, Pavlus’un yazmış olduğu mektuplardaki beyanları ile daha da fazla desteklenmektedir. Bahsi geçen beyanlardan birkaçını sayabiliriz.
Romalılar 8:32’de şu sözleri okuyoruz: “Öz Oğlu’nu bile esirgemeyip O’nu hepimiz için ölüme teslim eden Tanrı…” Kuşkusuz buradaki Oğul, tıpkı Tanrı gibi insanlardan farklı bir kategoridedir çünkü Oğul esirgenmemiştir. Ayette vurgu yapmak amacıyla kullanılmış olan “Öz Oğlu’nu bile…” ifadesi, Mesih’in Tanrı’yla olan benzersiz ve yakın ilişkisini göstermektedir; Pavlus’un keskin tektanrıcı inancını da işin içine kattığımız zaman, bu ifade İsa Mesih’in Tanrı olduğundan başka bir şey anlamına gelmez.
Ayrıca, Romalılar 9:5 ayeti de Pavlus’un, Mesih’in Tanrı olduğunu öğrettiğine ilişkin kanıt niteliğindedir. Bu pasaj Mesih’in Tanrılığının kesin bir kanıtını içerdiği için son zamanlardaki bazı eleştirmenler metnin güvenilirliğine sebepsizce saldırmaya başladılar. Ayetteki ” O her şeyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek Tanrı’dır…” vurgulanan kişinin, Mesih dışında başka biri olduğunu varsayarak yorumlamaya kalkışmak anlamsızdır. Bağlam, Mesih’e atıfta bulunulmasını gerektirir, çünkü Mesih’ten doğrudan bağlantıda söz edilir ve bu cümleyi okurken O’nu düşünmemiz doğaldır; dahası, hemen önceki “bedence” kelimesi, bizi Mesih’in kişiliğinin diğer tarafının bir tanımını beklemeye yönlendirir ve ayrıca bu noktada Baba Tanrı’yı öven bir doksoloji eklemek anlamsız olacaktır. Bu nedenle, ayetteki kelimelerin tümü Mesih’e ilişkindir.
Filipililer 2:6 ayeti, Pavlus’un, Mesih’i nasıl algıladığının kesin kanıtlarından biridir. Bahsi geçen ayette şu sözleri okuyoruz: “Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı.” Buradaki “öz” kelimesi, Mesih’in, Tanrı’yı Tanrı yapan niteliklerin tümüne sahip olduğundan başka bir anlama gelmez. Bu ayete dair yapılabilecek yegane açıklama Mesih’in Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadığıdır. Böylelikle bu pasaj, Pavlus’un, Mesih’in Tanrı olduğuna inandığını kesin bir dille kanıtlamaktadır.
İbraniler mektubundaki birçok metin sağlamalarından yalnızca bir tanesini kullanacağım. İbraniler 1:8’de, mektubun yazarı Eski Antlaşma’dan alıntı yapar ve Tanrılığı Oğul’a atfederek şu sözleri söyler: “Ey Tanrı, tahtın sonsuzluklar boyunca kalıcıdır.”
Benzer biçimde Petrus da Elçilerin İşleri 2:34’teki muhteşem söylevinde, Mesih’e Tanrılık atfeder: “Davut, kendisi göklere çıkmadığı halde şöyle der: ‘Rab Rabbim’e dedi ki, Ben düşmanlarını Ayaklarının altına serinceye dek, Sağımda otur.’” Burada Petrus, Mesih’in Yahudilere kendi Tanrılığını kanıtlamak için alıntıladığı Eski Antlaşma pasajını kullanıyor. Dolayısıyla Petrus, bu metni kendi görüşünü somutlaştırıyormuş gibi benimserken, Mesih’e tanrılık atfetmek niyetindeydi. Ayrıca Petrus, Elçilerin İşleri onuncu bölümün otuz altıncı ayetinde, Mesih’i “herkesin Rabbi” olarak adlandırıyor. Eğer ki Mesih’in Tanrı olduğunu düşünmeseydi, böyle bir şey söylemezdi.
Yakup’un ve Yahuda’nın mektuplarında Mesih’in Tanrılığına ilişkin pasajlar, mektuplar kısa oldukları için son derece azdır. Fakat buna rağmen bu mektuplarda da Mesih, Tanrı olarak kabul edilmiştir. Mektubunun ilk cümlelerinde Yakup kendisini “Tanrı’nın ve Rab İsa Mesih’in kulu” diye tanıtmakta ve Tanrı’yla Mesih’i eşgüdümlü kullanarak, Mesih’i Tanrı’ya eşit kılmaktadır. Benzer biçimde ikinci bölümde, Rab İsa Mesih’ten bahsederken O’nun “yüce Rabbimiz İsa Mesih”1 olduğunu söylüyor. Buradaki yücelik teriminin fikri, yalnızca Mesih’e yücelik atfetmek değildir, çünkü Mesih’e atfedilen yücelik, varlığı yücelikten oluşan Mesih’i ifade eder. Mesih, Tanrı olarak kabul edilmiyorsa böyle bir şeyin söylenmesi mümkün değildir. Aynı şekilde Yahuda’nın mektubunda da İsa’nın Tanrı olduğu direkt söylenmemiş olsa da bu gerçek varsayılmıştır. Dördüncü ayette şu sözleri okuyoruz: “tek Efendimiz ve Rabbimiz İsa Mesih.” Ayetteki tek kelimesi son derece önemlidir. Eğer İsa Mesih tek Efendimiz ise o halde Yahuda’nın Yahudi anlayışına göre Mesih, Tanrı’dır; çünkü bir Yahudi’nin kabul edebileceği tek Efendi Tanrı’dır.
Yeni Antlaşma’nın içerdiği yazıların bu değerlendirmesine bakıldığında, Yeni Antlaşma’nın her bir yazarının şöyle ya da böyle Mesih’e Tanrılık atfettikleri görülmektedir. Bunu doğrulayan nitelikte daha birçok alıntı yapılabilir. Ancak Tanrılığın doğrudan Mesih’e atfedildiği pasajlardan elde edilen bu kanıtlara göre diğer alıntılar ancak ikincil olabilir. Tanrılığı doğrudan Mesih’e atfeden en güçlü pasajların bile yorumlanması her zaman tartışma konusu olmakla birlikte, Tanrılığı Mesih’e teslim etmeye istekli olmayan eleştirmenler onları kendi yollarıyla yorumlamaktadırlar.
O halde, Mesih’in Tanrılığına dair kanıtları öncelikle, O’na atfedilen tanrısal niteliklerde buluyorum. Koloseliler 2:9’da somut bir örneğimiz vardır. Mektupta Pavlus şöyle diyor: “Çünkü Tanrılığın bütün doluluğu bedence Mesih’te bulunuyor.” Mesih’in, Tanrı gibi ezeli ve ebedi olduğu söyleniyor. Yuhanna şöyle demiştir: “Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı.” Ona göre Mesih, “Alfa ve Omega, birinci ve sonuncu, başlangıç ve son”dur. “İbrahim doğmadan önce ben varım” diyen Mesih’tir. Pavlus’a göre, Yeruşalim’de yaşamış ve ölmüş olan Mesih, “bütün yaratılışın ilk doğanı”dır. İbraniler mektubunun yazarına göre, “İsa Mesih dün, bugün ve sonsuza dek aynıdır.” Başka bir deyişle Mesih, her yerde var olandır. Yuhanna’ya göre İsa Mesih, yeryüzünde yaşamış olsa da “Baba’nın bağrında bulunan”dır. O, “gökten inmiş olan İnsanoğlu”dur. Matta’ya göre Mesih, göğe alınmış olsa da “dünyanın sonuna dek her an” Kilisesiyle birliktedir. Pavlus için Mesih, (Efesliler 1:23’te) “her yönden her şeyi dolduranın doluluğudur.” Mesih değişmezdir. İbraniler mektubunun yazarı bizlere, yerin ve göğün bir giysi gibi eskiyecek olsa da Mesih’in hep aynı kalacağını söylemektedir. Mesih, her şeyi bilen olarak açıklanmıştır. Sinoptik Müjde yazarları, O’nun, tıpkı Petrus’un vergi görevlilerine söylediği şeyi bildiği gibi ve hayatta neler olacağını bildiği gibi insan yüreğini de bildiğini söylüyorlar. Mesih’in gücü her şeye yeter. Pavlus için İsa Mesih, “Tanrı’nın gücü ve Tanrı’nın bilgeliğidir.” Müjde yazarları, O’nun, doğanın güçleri yani deniz ve rüzgarların gücü üzerinde egemen olduğunu öğretmektedirler.
Mesih’in Tanrılığının bir diğer kanıtı da tanrısal işlerdeki rolüdür. O’nun yaratılış işlerinde rolü vardı. Yuhanna’ya göre “Her şey O’nun aracılığıyla var oldu.” Pavlus, O’nun “Tanrı yaratılışının kaynağı” olduğunu söylüyor. Koloseliler 1:17’ye göre “her şey varlığını O’nda sürdürmektedir.” İbraniler 1:3’te yazılana göre Mesih, “güçlü sözüyle her şeyi devam ettirir.” Mucizeleri, O’nun Tanrılığının belirtisidir; çünkü peygamberlerden farklı olarak O, Baba’dan gördüklerini yapmıştır (Yu. 5:21), “Baba nasıl ölüleri diriltip onlara yaşam veriyorsa, Oğul da dilediği kimselere yaşam verir.” Mesih yeryüzündeyken günahları bağışlamıştır. Peki, “Tanrı’dan başka kim günahları bağışlayabilir?” O, Müjde yazarlarının ve Petrus’un ikinci mektubunda belirttiği üzere Rab olarak dünyayı yargılamak için gelecek; fakat Tanrı ile olan ilişkisi yalnızca Yaratan-yaratılan ilişkisi olmuş olsaydı böyle bir şeyi asla yapamazdı.
Müjde yazarları, Pavlus ve İbraniler mektubunun yazarı O’nu Hristiyan duasının merkezi yapar. Eğer Mesih’in Tanrı olmadığını düşünmüş olsalardı bunu yapmazlardı. O’nu Hristiyan imanının merkezi yapmaları, O’na Tanrısal izzet bahşettikleri anlamına gelir. Yuhanna 14:1’de İsa, öğrencilerine Tanrı’ya inandıkları gibi onu da imanlarının merkezi yapmaları gerektiğini söyler veya bazılarının iddia ettiği gibi İsa, onlara tıpkı Tanrı gibi iman merkezli olduğunu söyler. Yeni Antlaşma yazarlarının tümü İsa Mesih’ten böyle bir imanla söz eder. Böylelikle, Mesih’in Tanrılığına dair tanıklıkta bulunurlar. Pavlus ve Petrus’a göre Mesih, Hristiyanların umutlarını ve ebediyetlerini temellendirmeleri gereken Kişidir. Petrus, Pavlus, Yuhanna ve Yahuda’ya göre Hristiyanlar O’ndan lütuf beklemelidirler. Hal böyleyken Mesih yalnızca bir insan olmuş olsaydı tüm bunlar nasıl mümkün olabilirdi? İbrahim veya Meryem Ana gibi cennetteki kutsallardan nasıl lütuf beklenebilir ki? Sonuçta onların dünya ile olan bağı tamamen kopmuştur.
Mesih’in Tanrılığı, kurtuluş işlerinde de etkin rol oynamaktadır. İmanlıların Mesih’teki gizemli birliği, Yuhanna 15. bölümde asma ve çubuklarla tasvir edilmiştir ve Pavlus’un mektuplarında da sıkça söz edildiği gibi bu, Mesih’in Tanrılığını varsaymaktadır. Ancak eğer biz bahsi geçen tasviri yalnızca Mesih’in öğretileriyle birlik olarak algılarsak, Mesih’in sözleri anlamını yitirir. Yuhanna’nın Müjdesinde İsa (Yu. 14:23), kişinin Mesih’i sevdiği zaman Baba ile Oğul’un gelip o kişinin yüreğinde yaşayacağını söylemiştir. Ölmüş ve bu dünyadan ayrılmış olan Mesih Korintliler’e yazılmış olan ilk mektupta (1:4–9, 30, 31; 15:45), Ruhsal Yaşamın kaynağı, yani yaşam veren Ruh olarak tarif edilmiştir. Galatyalılar 2:20’de Mesih’in, tıpkı Tanrı’nın kendi halkında yaşadığı gibi bizlerde yaşadığı söylenmiştir. Bizler O’nun sayesinde ölümden ruhsal yaşama geçtik (Efe. 2:1-6) ve Pavlus’un belirttiği gibi O’nun sesiyle son gün bütün insanlar mezarlarından çıkacaklar. Bu tarz beyanlar Mesih’in Tanrılığı varsayılmadan yapılamazdı.
Son olarak Mesih’in Tanrılığı, yaşamış olduğu hayatına yansımıştır. O’nun Tanrılığının, doğum öyküsünde açıkladığını daha önce bahsetmiştik. İsa’nın doğumunun öyküsü doğal bir kişinin değil, doğaüstü bir kişinin öyküsüdür; doğaüstü varlık, anlatının genel akışında yalnızca ima edilmekle kalmaz, açıkça ifade edilir. Luka, meleğin Meryem’e görünüp, onun Kutsal Ruh’tan gebe kalacağını önceden bildirdiği zaman, meleğin şunları söylediğini kaydeder: “Bunun için (çocuk Tanrı’dan doğacağı için) doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.” Mesih’e Tanrılıktan daha aşağı bir unvan atfedersek, pasaj tüm anlamını kaybeder.
Matta, çocuğun “Tanrı bizimle” anlamına gelen İmmanuel olarak adlandırılacağını kaydeder. Bunun Mesih’in doğumuyla ilişkilendiren Matta’nın, Mesih’e Tanrılık atfetmediğini düşünmek imkansızdır. Yani çocuk hem “Tanrı-bizimle” olup, hem de nasıl Tanrı olmaz? Matta’nın, Mesih’in Tanrı olduğunu öğreten günümüz teolojik doktrinleri konusunda eğitimsiz olduğunu göz önünde bulunduracak olursak, bu beyanı daha da kuvvet kazanacaktır. Bir kez daha, aynı bölümün 21. ayetinde melek şunları söyler: “Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak.” Melek burada, İsrail’i günahlarından fidye ile kurtarılacağını söyleyen 130. Mezmur’a gönderme yapar. Yeni Antlaşma’da İsa, [Eski Antlaşma’daki] Tanrı’nın yerine kullanılır, bu da İsa’nın burada Tanrı olarak düşünüldüğünü gösterir.
Mesih’in doğum öyküsü O’nun Tanrılığına dair kanıt niteliği taşıması, Sinoptik kayıt söz konusu olduğunda aşağı yukarı tartışmalı olsa da, Yuhanna’nın verdiği tanıklıkla tamamen doğrulanmaktadır. Yazmış olduğu Müjdenin giriş kısmında Yuhanna, Tanrı olan Söz’ün beden aldığını ve aramızda yaşadığını söyler. Pavlus, benzer biçimde Galatyalılar 4:4’te şöyle der: “Ama zaman dolunca Tanrı… kadından doğan… öz Oğlu’nu gönderdi.” Böylelikle elçi, Mesih’in metafiziksel Oğulluğunu doğrular.
Aynı şekilde, dört Müjde yazarı tarafından ortak bir şekilde verilen Mesih’in yaşamının açıklaması da, Mesih’i Tanrı olarak düşündüklerinden başka bir sonuca götürmez. “Hiç kimse hiçbir zaman bu adamın konuştuğu gibi konuşmamıştır.” İsa Mesih’in bütün yaşamı, doğduğu günden öldüğü güne kadar, O’nun yalnızca kusursuz insan oluşunu değil ayrıca Tanrılığını da mükemmel bir biçimde yansıtmaktadır. Yaşamış olduğu hayat, söylemiş olduğu sözler, Baba’dan görerek yaptığı mucizeler, doğa kanunları üzerinde kullanmış olduğu yetkisi, bizim burada Tanrı ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Mesih, Müjde yazarlarının hayallerinde canlandırdıkları bir yaratık olamaz. O, onların hayal güçlerinin bir ürünü değildir. Bir insanın, ilahi bir varlığın yaşamını hayal gücünden canlandırması, mümkün olanın tamamen ötesindedir. Müjde yazarları yalnızca “görmüş ve duymuş” oldukları şeyleri nakledebildiler. Yazarların, Mesih’in tanrılığını, yaşamının çizdikleri portrede bilinçsizce öğretmedikleri, ancak Mesih’in yaşamının tek bir tanrısal yaşam olduğu gerçeğinden kendilerinin de etkilendikleri, bence, Petrus’un Mesih’in yaşamından söz ederek “Sen, yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih’sin” sözlerinden, O’nun görüşüne boyun eğmelerinden bellidir.
Aynı şekilde, O’nun ilahi yaşamının doruk noktasından başka bir şey olmayan ölüm de O’nun Tanrılığının ifadesidir. [Bu ifade elbette] ölümün kendisinde saklı değildi; zira Mesih ölebiliyorsa Tanrı değildir [denebilirdi]; Mesih’in Tanrılığının ifadesi, O’nun nasıl öldüğünde saklıydı. Bu, Müjde yazarlarının, İsa’nın canını verme ve onu yeniden alma yetkisine sahip olduğunu, insana verilmeyen yalnızca Yaşamın Efendisi olan kişiye ait bir ayrıcalığa sahip olduğunu söylediği gerçeğinden açıkça anlaşılmaktadır. Mesih’in kendisi kendi canını vermiştir. Canı, ondan zorla alınmamıştır. Ölüm şekli ve içinde bulunduğu koşullar görgü tanıklarını o kadar etkiledi ki, Romalı yüzbaşı [bile] şöyle haykırdı: “Bu gerçekten Tanrı’nın Oğlu’ydu!” Yüzbaşı, bu Tanrı’nın Oğlu’nu ancak kendi putperest düşüncesine uygun şekilde idrak etmiştir; Matta ile Markos ise O’nun Tanrı olduğu gerçeğini ortaya çıkarmak istemişlerdi; dolayısıyla bu beyan, yüzbaşının inancını somutlaştırmaktan çok bizim için değerlidir. Zira bu beyan, yazarlara göre bir gerçeğin Romalı yüzbaşının zihninde bile bu şekilde etki yarattığını açıkça ima etmektedir.
Mesih’in dirilişi, O’nun Tanrı olduğunun bir başka kanıtıdır. O ölümden dirildiğine göre bu diriliş, O’nun insanlığının bir işaretiydi. Fakat özellikle, Tanrı’nın, Mesih’i ölümden diriltmekle, Mesih’in yaşamı boyunca Tanrılığa ilişkin yaptığı tüm iddialara mührünü basması gerçeğine gelince, diriliş, Mesih’in Tanrılığına tanıklık eder. Bu açıdan Pavlus, dirilişi Mesih’in Tanrılığına bir kanıt olarak görüp şu sözleri yazıyor: “…kutsallık ruhu açısından ise ölümden dirilmekle Tanrı’nın Oğlu olduğu kudretle ilan edildi.”
Bu gerekçelerden dolayı Yeni Antlaşma yazarlarının -tümünün- Mesih’in Tanrılığını öğrettiklerinin açık olduğunu düşünüyorum. Çünkü Mesih’in Tanrılığını benimsemeden [kendilerinin] söylemiş olduklarını söyleyemeyeceklerini, Mesih’in tanrılığının diğer birçok dini nesne gibi yalnızca bir inanç nesnesi olarak görmedikleri gibi dini öğretilerinin dayandığı temel parçasını oluşturan Mesih’in Tanrı olduğu gerçeği hepsinin yola çıktığı bir varsayımdı.
Ç.N. Yazarın kullandığı İngilizce yazılmış olan KJV tercümesinde, “yücelik Rab’bi.”