Hristiyan Kilise Mesih’in Tanrılığını Öğretir Mi?
Yazar: Rienk Bouke Kuiper
Bu soruya tatmin edici bir cevap vermeden önce bazı kavramların tanımlanması gerekmektedir. “Hristiyan Kilisesi” ile kastedilen şey nedir? Kastedilen şey, Elçilerin İman Açıklamasındaki, tüm çağlar boyunca Mesih’in bedenini oluşturan canlı yapı olan “kutsal evrensel kilise” değildir; bizim kastettiğimiz kilise günümüzdeki kilisedir. Evet, bizler Mesih’in gözle görülebilen kilisesini ele almaktayız. Mesih’in görünmez Kilisesine kimin ait olup olmadığını söylemek gücümüzü fazlasıyla aştığı için araştırabildiğimiz tek kilise, gözle görülebilen Kilisedir. Burada ayrıyeten, doğal olarak ortaya çıkan bir başka soruya da değinmeliyiz: “Mesih’in Tanrılığını inkâr eden bir kiliseye Hristiyan denebilir mi?” Bu sorunun olumsuz yanıtı, kuşkusuz, bütün meseleyi tamamen ortadan kaldıracaktır. Zira Hristiyan Kilise, Mesih’in Tanrılığını öğreten Kiliseyse, o halde bunun tersini öğreten kilise Hristiyan Kilise değildir. Bu nedenle bizler, “Hristiyan Kilise” kavramını alışagelmiş bir şekilde ele almak zorundayız. Şöyle ki bu Kilise, Yahudi, Müslüman veya pagan olmayan ve kendisini Hristiyan olarak değerlendiren yapının tüm üyelerini kapsamaktadır.
Bir sonraki adım, “Mesih’in tanrılığı” terimini tanımlamak olmalıdır. Bu öğretiyi, erken dönem Kilisesi, yani Mesih’in erken dönemdeki takipçileri kabul etmişlerdi; aslında onlardan sonra süregelen ortodoks1 Hristiyanlık da bu öğretiye inanıyordu. Bu terimle kastedilen şey ekümenik iman ikrarlarında son derece açık ve anlaşılır şekilde beyan edilmiştir. Mesih’in Tanrı’nın biricik Oğlu olduğu, dolayısıyla başka hiçbir varlığın Tanrı’nın Oğlu, Baba’nın tözünden olan mükemmel Tanrı olarak adlandırılamayacağı bir anlamda beyan edilmektedir. Kısaca açıklamak gerekirse, Mesih’in tanrılığı ifadesi tarihsel bağlamı içerisinde, Baba ve Oğlu İsa Mesih’in töz birliği anlamına gelmektedir. Mesih’in tanrılığını kabul eden kişi, tek bir Tanrı’nın olduğunu bilerek, Mesih’in Tanrı olduğunu kabul etmiş olur. Bu anlamı, sorumuzu yanıtlamaya çalışırken terime yükleyeceğiz. Bunu yaparken kendimizi savunmamıza gerek yok. Tersine, bu terime başka bir anlam yüklemek isteyen herkes, kendi eylem biçimini savunmak zorundadır. Mesih’in tanrılığı ifadesinin tarihsel anlamı vardır ve bahsi geçen dogmayı bu anlamda inkar etmek isteyen ve anlamı değiştirmeye can atan biri varsa dürüst olmak adına, Mesih’in kişiliğini açıklamak üzere başka bir formül bulmalıdır.
Az önce söylenmiş olanlardan asıl meseleye geçiş kolaydır. Günümüzde, Mesih’in tanrılığı ya da tanrısallığı ile ilgili değiştirilmiş görüşlere sahip olan ya da muhtemelen doktrini tamamen reddeden ve Kilise sınırları içerisinde var olmaya devam eden teologların sayısı az değil. Hasting’in Dictionary of Christ and the Gospels isimli eserinde, A. S. Matin’in, “Çağdaş Düşüncede Mesih” isimli yazısında, spekülasyon Mesih’i, deneyim Mesih’i ve tarihsel Mesih arasında ayrım yapmaktadır. Spekülasyon Mesih’i görüşünde, İsa’nın ezelden var olduğu, günahsız doğumu, dirilişi, ilahi yetkisi ve aracılığı tamamen inkar edilmektedir. Fakat buna rağmen kendisine Tanrı’nın Oğlu denmeye devam edilir, çünkü onlara göre Mesih’in oğulluğu tüm insanların Tanrı’nın oğulları olması ile aynı anlamdadır. Deneyim Mesih’i -ki genel anlamda Ritschl ekolünün bir ürünüdür- Mesih’in tanrısallığını kabul etse de bunu eski dogmatik anlamda görmez. Şöyle ki O’nun tanrısallığından kastedilen şey, O’nun iradesinin tamamen Tanrı’nın iradesiyle uyumlu olması ve ahlaki açıdan da en yüce ilahi nitelikleri sergilemesidir. Öte yandan tarihsel Mesih’in tanrısallığı külliyen reddedilmektedir. Bu görüşte Mesih doğaüstücülükten sıyrılmıştır ve tüm vurgu onun gerçek insanlığına yapılmıştır. O’nun başarısının sırrının psikolojik benzersizliğinde, yani eşsiz iyiliği ve büyüklüğünde yattığı söylenir; fakat her halükarda Tanrı değildir. Burada, William Adams Brown’un Essence of Christianity isimli eserinde, İsa Mesih’ten Hristiyanlığın merkezi figürü olarak bahsettiğinde kullandığı bazı güzel ifadelere dikkat çekmeden edemiyoruz. Tanrı’nın Mesih’in Babası olduğunu söyler ancak bunun hemen öncesinde, Tanrı’nın hepimizin Babası olduğunu söyler (syf. 313). Ardından bir kez daha “Oğulluk geniş anlamlıdır… Bizler hala insanın küçüklüğünü kabul ediyoruz… ancak bu kabul ediş içimizdeki dehşeti yok eder çünkü Mesih’e bakarak insanın ne olabileceğini görüyoruz.” Bu sözler, kuşkusuz, ortodoks anlamda da yorumlanabilir fakat bu, Mesih’in Oğulluğunun eşsizliğini örtme çabası değil de nedir?
Son olarak, Üniteryen hareketini de dikkate almalıyız. “İsa’nın pak insanlığı” ifadesi, birçok görüşü kapsamaktadır. Bazı Üniteryenler, Mesih’in tanrısallığını -ortodoks anlamda olmasa da- tasdikleyerek ve O’nun ezeli ve ebedi olduğunu, eşsizliğini, günahsızlığını kabul ederek neredeyse Üçlü-Birlikçi olmuşlardır. Diğerleri O’nu daha çok insanlığını düşünmektedirler ve doğduğunda derece bakımından tüm insanlardan farklı olarak diğer nitelikler ve yeteneklerle donatıldığına inanırlar. Tüm bunlar, günümüzde Mesih’in Tanrılığını reddeden veya bu doktrini ortodoksluğa aykırı biçimde kabul eden insanların var olduğunu gösterir ve kuşkusuz, bu insanların bazıları Kilisenin içerisindedir.
Şimdi asıl mesele, bu bireylerin veya grupların savunduğu öğretilerin Hristiyan Kiliseye ait öğretiler olarak kabul edilip edilemeyeceğidir. Biz sorunun cevabının kesinlikle olumsuz olduğuna inanıyoruz. Fikrimizi savunmamız için öncelikle Kilisenin, Mesih’in Tanrılığını inkar edenlere veya bu doktrini çarpıtanlara karşı olan tutumunu incelemeli, ardından da Kilisenin, Mesih’in Tanrılığını nasıl kabul ettiğine bakmalıyız.
İlk olarak teologların, Mesih’in Tanrılığını inkar edenlere karşı olan tutumunu incelemeliyiz. Burada Kunze, Steinbeck, Braig, Hoberg, Weber, Esser, A. M. Fairbairn ve Forsyth gibi isimlerden söz edebiliriz. Sonuçta Kilisenin öğretisi birkaç teolog tarafından belirlenmiyor ancak bir bütün olarak, din adamlarından daha az olmayan teologların yanı sıra nispeten eğitimsiz insanları da içeren Kilisenin inancının ifadesine kulak vermeliyiz. Peki, Kilise herhangi bir açıdan Mesih’in Tanrılığı öğretisini inkar edenlerden veya çarpıtanlardan etkilenmiş midir? Biz etkilenmediğine inanıyoruz. Örneğin, “tarihsel Mesih” fikrini düşünün. Bu adil bir örnektir çünkü hızlıca kabul edilen veya tarihsel olaylardan daha sıkı bir şekilde savunulan başka bir fikir yoktur. Dolayısıyla bu fikir çağdaş zihinde daha iyi kök salar ve çağdaş imanın içgüdülerini etkiler. O halde, sözde tarihsel Mesih, sözde dogmatik Mesih’in yerini alabilmiş midir? Kuşkusuz, hayır. Günümüzde sıradan bir kilise üyesi, tıpkı büyükbabası gibi Mesih hakkındaki görüşlerini Müjde yazarlarından ve Elçilerden alır. Bizlere tarihteki gerçek Mesih’i göstermeye çalışıp saldıranlara karşı bizzat Mesih’in Müjdelerde ve Elçisel Mektuplarda kendisi hakkında yaptığı tanıklıkların doğruluğu ve geçerliliği daha güvenilirdir. Bu nedenle Mesih’i çarpıtmaya çalışanlar, Kiliseyi, doğaüstü Mesih’ten uzaklaştıracak ilk adımı dahi atmaya ikna edebilmiş değiller.
Fakat Kilisenin kendisi de Mesih’in Tanrılığı terimine yeni anlam kazandırmaya çalışmış ve çalışmaya devam eden akıllı teologlara kulak asmadı. Yeni fikirlerini ileri sürmek için hala eski terimleri kullanmaya devam etmeleri henüz hedeflerine ulaşmadıklarını gösteriyor. Niyetleri yargılamak çok tehlikeli bir şeydir ancak günümüz teologlarından bazıları, “Mesih’in tanrısallığı” terimini kullanarak kabul edilmek istiyorlar; bunu yapmalarının sebebi sırf fikirlerini, Mesih’in gerçekten Tanrı olduğuna hâlâ ısrarcı bir şekilde bağlı olan bir Kiliseye başka hiçbir şekilde sokmayı başaramayacaklarını çok iyi bildiklerinden dolayı olabilir mi? Sorulabilecek başka bir soru da sıradan bir kilise üyesi, aslında Tanrı olmayan ancak yine de Tanrılığa sahip Mesih’in, yalnızca yüce bir insani değere sahip olduğu konusunda ne düşünür? İnsanlar Mesih’in Tanrılığını ifadesini duyduklarında, Mesih’in Tanrı olduğuna inanıyorlar çünkü hala açık sözlü ve mütevazıdırlar.
Peki, Kilisenin Üniteryenliğe ilişkin tutumu nedir? Farklı Hristiyan mezhepleri bir araya geldiklerinde Üniteryenleri hep hariç tutmuşlardı çünkü Üniteryenler Mesih’in Tanrılığını inkar ederler. Bu gibi durumlarda Kilise, -en azından bazı Kiliseler- Mesih’in Tanrılığını inkar edenlerin Hristiyan Kiliseden hariç tutulmasını uygun görmüştür. Hasting’in Dictionary of Christ and the Gospels isimli eserinde yer alan “Mesih’in Tanrılığı” makalede, Üniteryenler hakkında bu öğretinin inkarcıları olarak bahsedilmiştir. Makale şu sözlerle son bulmaktadır: “Üniteryenlik, hiçbir zaman öncül olmadı. Kilise, Üniteryen okulların dar mantığının ve sınırlı duygularının asla kurbanı olmadı.”
Kilise’nin, Mesih’in Tanrılığı doktrinini terk etmeye yönlendirildiğini inkar ettiğimizde, onun her durumda bu noktadaki yanlış öğretileri olması gerektiği kadar şiddetle reddetmediğini söylemiş oluyoruz. Yeterince şiddetle reddetmiş olsaydı, Kilisede, Mesih’in Tanrılığını açıkça reddeden tek bir kişi bile olmazdı. Aslında, Mesih’in Tanrılığına inanmayan kişilerin, Mesih’in Kilisesinde kalmaya devam edebilme ihtimalleri acınası bir gerçektir. Bu gerçeğe istinaden ünlü devekuşu hilesini benimseyemeyiz, yüzeysel bir iyimserlik kisvesi altında bunu hafife alamayız. Kilise’nin bu gibi hatalara daha hevesle karşı çıkması gerektiği doğru olsa da Kilise’nin Mesih’in Tanrılığına olan inancını, olduğundan daha olumlu bir şekilde nasıl daha açık teyit edebileceğini söylemek zor olacaktır. Şimdi bu konuya odaklanacağız.
Hristiyan Kilisesi, Roma Katolik ve Protestan inancı olarak, İsa Mesih’e iman ettiklerini ve O’nun, Tanrı’nın biricik Oğlu olduğu gerçeğini beyan eden Elçilerin İman Açıklamasını kabul eder. Birçok Hristiyan Kilisede, bu iman açıklaması her Şabat günü ciddi bir şekilde tekrarlanır. Burada iki şey vurgulanmalıdır: Mesih’in Tanrı’nın Oğlu olduğu ve Oğulluğun eşsiz olduğu; yani O’nun, başka hiç kimsenin Tanrı’nın oğlu olarak adlandırılamayacağı bir anlamda Tanrı’nın Oğlu olması. Başka bir deyişle, O’nun Tanrı’nın Oğlu olması, bizzat Tanrı olduğunu anlamına gelir. Bu inancın hemen sonraki maddelerinde kuvvetle doğrulanan Mesih’in doğaüstü karakteri üzerinde uzun uzun durmak yerine, bu karakterin Tanrı’dan daha aşağı bir varlık olan herhangi bir varlığa yüklenemeyeceğini söylemek yeterlidir. Örneğin, O’na atfedilen dirilerin ve ölülerin yargıcı sıfatı yalnızca Tanrı için uygundur. Elçilerin İman Açıklaması kadar çok bilinmeseler de Mesih’in Tanrılığına ilişkin apaçık ifadeler İznik ve Athanasiyus’un İman Açıklamalarında da bulunur ve Kiliseler bunları yetkili olarak kabul eder. Diğer yandan, Mesih’in Tanrılığı Reform, Lüteryen ve diğer mezheplerin iman açıklamalarında da Kilise tarafından kabul görür. Bu konuda hiç kimsenin şüphesi yoktur. Kilisenin bazı parçalarının, bu inançlarında Mesih’in Tanrılığının ikrarı ve bunun tüm Kilise tarafından Elçilerin İman Açıklamasında açıkça beyan edilmesi göz önüne alındığında Kilisenin, Mesih’in tanrılığını öğrettiğinden şüphe edilemez.
Fakat Kilise, Mesih’in Tanrılığını yalnızca İman Açıklamalarında kabul etmekle kalmaz. İlahilerinde de bu kabul açıkça görülmektedir. Bir ilahide şöyle yazar:
Ya Rab kibirlenmemi engelle Beni Tanrım Mesih’in ölümünde kurtar.
Burada Kilisenin Mesih konusunda ruhta birliğe sahip olduğu görülmektedir. Sayın Fairbairn’den alıntılamak gerekirse: “Yüksek Anglikanlar Kurtarıcısını Luther’in, Isaac Watts’ın, Gerhardt ve Doddridge’in ezgileriyle över. Sıkı bir Püriten ve Bağımsız, Keble ve Fraber’ın, Newman ve Lyte’ın hoş ve zarif ilahileriyle över. Keskin ve sabit Presbiteryen, Bernard ve Xavier, Wordsworth ve Mason Neale ilahilerinin yanı sıra Davut’un Mezmurlarıyla da ruhunda coşku hisseder. Cemaat ve tarikatların kendi aralarındaki farklılıkların ötesine geçip ortadan kaldıran övgü ve ibadetteki bu birlik, Tanrı’nın Oğlu’nun yüreğindeki imanda ve paydaşlıkta birliği ifade eder.”
Sonra, Kilisenin, Mesih’e atfettiği ilahi hürmeti düşünün. Kilisenin, Mesih’i Tanrı olarak nitelendirdiği en bariz birkaç yöntemden bahsedeceğiz. Kilise, Baba’ya dua ettiği gibi Mesih’e dua eder ve bunu yaparken, O’nun her şeyi bildiğini, her yerde olduğunu ve her şeye gücünün yettiğini varsayar. Başka bir deyişle Kilise, yalnızca Tanrı’ya ait nitelikleri O’na atfeder. Kutsama her ne zaman beyan edilirse, Kilise Mesih’i Tanrı’ya eşit kılar. O, Baba’yla eşit kabul edilir ve asla alçaltılmaz. Evet, “Baba Tanrı’nın sevgisinden” önce “Rab İsa Mesih’in lütfundan” söz edilir ancak bunun sebebi Mesih’i Baba’dan üstün kılmak değil, O’nun Baba’dan aşağıda olmadığını vurgulamaktır. Ayrıca, vaftiz sakramenti uygulandığı zaman, Mesih’i Tanrı’nın Oğlu -yani Tanrı- olarak beyan eden Üçlü-Birlik öğretisi, Hristiyan Kilisesinin üyesi ilan edilen kişi için vurgulanır. Bu nedenle, Kilise yeni bir üye kabul ettiğinde, Mesih’in Tanrılığını beyan eder.
Ayrıca, Kilise insanlara O’na sığınmaları ve günahlarını bağışlaması için O’na dua etmeleri gerektiğini öğretirken, Mesih’i Tanrı olarak kabul etmiş olmuyor mu? Kuşkusuz, haklı olarak Tanrı’dan, Mesih uğruna günahlarımızı bağışlamasını diliyoruz ve bunu yaparken insanın kendisini günahın suçundan arındıramadığını, fakat Tanrı Oğlu’nun kurbanı vasıtasıyla bunun mümkün olduğunu ilan ediyoruz. Kilise, suçluluk yüküyle içgüdüsel olarak, Mesih’e kişisel olarak sığındığında ve başkalarını da aynı şeyi yapmaya teşvik ettiğinde, imanla Mesih’i Tanrı olarak kabul ettiğini ne kadar güzel vurguluyor! Zira günahları yalnızca Tanrı’nın affedebildiği öğretisi yalnızca Hahamlara veya Yahudilere özel bir öğreti değildir; bu öğreti, insanın evrensel vicdanında köklenmiştir. Üzerinde günahının yükünü ve ağırlığını hisseden herkes, kurtuluş için Tanrısına veya tanrılarına koşar. Bu hem putperestler hem de Hristiyanlar için geçerlidir. Üstelik kişi, Tanrı tarafından tüm suçundan özgür kılındığını hissedinceye dek asla içsel huzura kavuşmaz. Yahudilerin sormuş olduğu “Tanrı’dan başka günahları kim bağışlayabilir?” sorusu doğrudur ve günahın ne olduğunu bilen herkes bu sorunun cevabını da bilir. Bu nedenle, günahları affetmesi için Mesih’e gelen herkes, O’nun Tanrılığına olan inancını da ifade etmiş olur. Bazı kişiler içler acısı bir şekilde, günahtan kurtulabilecek güce zaten sahip olduğunu söyleyecek kadar ileri gidebilir. Bu üzücü bir gerçektir. Yine de cesaretimizin kırılmasına gerek yok çünkü Kutsal Ruh gerçekten insanları günah konusunda ikna ettiği sürece onlar ilahi bir Kurtarıcıya ihtiyaç duyacaklar.
Petrus, “Sen, yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih’sin” dediğinde, İsa şöyle karşılık vermişti; “Ben de sana şunu söyleyeyim, sen Petrus’sun ve ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım. Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek.” Kurtarıcının bu sözleri günümüz için geçerlidir. Günümüz Kilisesi de Mesih’in Tanrılığına inanıyor ve bunu öğretmeye devam ediyor. Cehennemin kapıları buna karşı direnemiyor.
Ç.N. Burada “ortodoks” olarak kastedilen doğru öğretidir. Kesinlikle Ortodoksluk mezhebi kastedilmemektedir.